Dükler Ülkesi Lüksemburg

Paylaş
Dünyanın en düzenli ve bakımlı ülkelerinden biri olan Lüksemburg, Belçika ve Hollanda ile birlikte oluşan Benelüks ülkelerinin en küçüğüdür. Dükalık ile yönetilen bu şirin ülke bu özelliği ile dünyada tektir. Lüksemburg’un başkenti ve en büyük şehri, ülkeyle aynı ismi taşıyan Lüksemburg’tur. “Ville Haute” olarak adlandırılan eski kenti ve “Ville Base” adıyla bilinen nehir kıyısı yeni kent, Lüksemburg’un tamamını oluşturur. Bu şirin, kaleler üzerinde yükselen şehirde birkaç günlük keşif turu için yazımızı inceleyebilirsiniz.

Adolphe Köprüsü

Tren garı ile kent merkezini birbirine bağlayan Adolphe Köprüsü, Petrus Nehri üzerindeki güvenli geçişi sağlamak amacıyla kurulmuştur. Adolphe Köprüsü, yeşilin her tonuna şahit olacağınız bir doğal güzelliği içerisinde barındırmasının yanı sıra size bir labirentteymişsiniz hissi de verebilir. Lüksemburg’un bağımsızlığını temsil ettiğine inanılan bu köprünün çevresinde çeşitli gösterilere de şahit olabilirsiniz.



Büyük Dük Sarayı

19. yüzyıl itibariyle kullanıma açılan ve 2. Dünya Savaşı sırasında işgal edilerek tavernaya çevrilen saray tarihinin yanı sıra devasa görüntüsüyle de sizi büyülemeye aday nitelikte. Tarih tutkunları için şehrin merkezindeki bu görkemli Dük Sarayı mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.



Grandük Jean Modern Sanatlar Müzesi (Mudam)

Mimarisi ile sizi büyüleyecek olan Grandük Jean Modern Sanatlar Müzesi, zamanla Mudam olarak kısaltılmış ve bu şekilde anılmaya başlanmıştır. Mimarının Paris’teki Louvre Piramidi’ni de tasarlayan Ming Pei olması, müzeye dair ilk dikkat çekici özellik. Resmi açılışı müzeye adını da veren Büyük Dük Jean tarafından 2006 yılında yapılmıştır. Çağdaş sanata odaklanan müze koleksiyonları yıl boyu sergilenmektedir.



Bock Casemates

Pek çok turist tarafından ilgi çekici bulunan Bock Casemates’de pek çok yer altı tüneli ve mağara yer alıyor. Yüzlerce yıl öncesinde savunma amaçlı inşa edilen kale, zamanla şehrin oluşumuna ve gelişimine de büyük katkı sağlamıştır. Kilometrelerce farklı katlardan ve geçitlerden oluşan kaleyi ziyaretinizde ilgi çekici birçok yapıyla da karşılaşabilirsiniz. Aynı zamanda bu serüvenin ardından tepeye ulaştığınızda şahit olacağınız Petrus Vadisi manzarası, bu yolculuğun en kıymetli anlarından birini yaşamanızı sağlayacak.



Notre-Dame Katedrali

Rönesans tarzı mimari ayrıntılarıyla da görünümü zenginleştirilen Notre-Dame Katedrali, Gotik tarzın en gösterişli yapılarından biridir. Devasa büyüklüğü ve göz alıcı işlemeleriyle akıllardan silinmeyecek bir yapı olması, yıl boyunca turistler tarafından da hak ettiği ilgiyi görmesine sebep olur. Yönetiminde söz sahibi olmuş kişilerin mezarlarını içerisinde bulundurmasıyla da dikkatleri üzerine çeken katedralde ayrıca Lucien Wercollier tarafından yapılan “Politik Mahkûmlar” adlı yapıt da bulunmaktadır.



Place d’Armes

Place d’Armes, yerel kültürle iç içe olmayı sağlayan atmosferiyle, turistik açıdan mutlaka gezilip görülmesi gereken bir meydandır. Kafe ve restoranlarıyla Lüksemburg’un adeta sosyalleşme mekanı olan meydan, yaz aylarında gerçekleştirilen çeşitli aktiviteleriyle de görsel bir şöleni içerisinde barındırıyor.



Vianden Kalesi

Orta Çağ tutkunlarının seyahat etmekten büyük keyif alacağı Vianden Kalesi, Lüksemburg’un kuzeyinde yer alan devasa bir kaledir. Romanesk stiline sahip kaleye zamanla Gotik tarzında alanlar da eklenerek bir harmoni yaratılmıştır. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo’nun sürgündeyken yaşadığı yer olarak da bilinen kale, 1935’ten bu yana müze olarak kullanılmaktadır. Çeşitli festivallere de ev sahipliği yapan Vianden Kalesi, isteğe bağlı yıl boyunca rehberli turlar da düzenlemektedir.

İçeriğe emoji ile tepki verin
Editör’ün seçtikleri